1984 — Büyük Birader’in gözü üstünde!

1984 — Büyük Birader’in gözü üstünde!
Nedir bu işin aslı?
Tarihlerimiz 1948 yılını gösteriyor -evet 1948, 84 değil-, İngiliz yazar Eric Arthur Blair ya da bizim tanıdığımız ismiyle George Orwell, ileride adından çok söz ettirecek ve en çok satılan eserler arasında yerini alacak olan eseri 1984’ü tamamladı ve yayımlanması için Fredric Warburg’a teslim etti.
Kendisi için çok zorlu bir süreçti. Eseri kaleme almadan bir kaç yıl önce eşi Eileen hayatını kaybetmişti. 1984’ün ikinci taslağını yazdığı dönemde ise tüberküloz hastalığından dolayı hastaneye yattı. Nihayet 1948 yılında, günümüzde 65 dile çevrilmiş olan 1984 romanını tamamladı. Kitabın ismi konusunda kararsız olan George Orwell, yakın arkadaşıyla paylaştığı bilgiye göre, kitabını yazmayı tamamladığı yıl olan 1948’in son iki rakamını yer değiştirip 1984 ismiyle yayınlamayı seçti. Kitap, 9 Haziran 1949 yılında Warburg tarafından basıldı.
George Orwell, önceki kitabı Hayvan Çiftliği’nin yakaladığı başarıyı 1984’de de görme şansını yakalayamadı, çünkü kitap basıldıktan henüz 7 ay sonra, 21 Ocak 1950’de hayatını kaybetti.
Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür.
Karşıtları da az değildi.
Kitap basıldıktan itibaren okuyanların hatrı sayılır bir kısmı, kitabın komünizme karşı yazılmış bir eleştiri olduğunu dile getirdi. Hatta bu kitabın bizzat Orwell’e görev olarak verildiği düşünenler de az değildi.
Konusu neydi?
Dünya kutuplara ayrılmıştı ve üç süper güç tarafından yönetiliyordu. Okyanusya, Doğuasya ve Avrasya. Bu üç ülkenin katı kuralları ve propagandalarıyla halkını dikte ettiği bir karşı-ütopya dünyasında geçiyor, hatta birbirlerine üstünlük kurmalarının imkansız olduğu karanlık ama kusursuz bir denge içerisindedirler.
Okyanusya halkı, Büyük Birader’in ve onun görünen yüzü olan Parti’nin yönetiminde, yoğun bir manipülasyon ve propaganda baskısı altındadır. Halk bilgiyi yalnızca Parti’nin yayın organlarından alabilmektedir, Parti nasıl isterse olaylar insanlara o şekilde sunulmaktadır, eğer bir çıkarım veya geçmiş bu günle çakışıyorsa, derhal Parti’nin çıkarı gözetilerek değiştirilmekte ve tekrar arşivlenmektedir. Parti’ye karşı olduğu belirlenen insanlar da, sanki o dünyada hiç varolmamış gibi sırra kadem basmakta ve o insanlarla ilgili hiç bir bilgiye bir daha ulaşılamamaktadır.
Düşünce Polisleri, evlerde ve hemen hemen her yerde bulunan tele-ekranlar ile halkı günün her saati gözetler, halkın attığı her adım takip edilir. Hatta, yüz ifadeleri, uykusunda sayıkladıkları sözcükler, her şey anbean izlenir. Bunca baskıya rağmen Parti, kendi yönetimi altında halkın yaşam koşullarının daha önceki dönemlerden çok daha iyi olduğunu inancını benimsetmiştir, kimse aksini iddia edemez veya savunamaz, iddia edenler ise aslında hiç yaşamamış, madde formunda hiç bulunmamış gibi yeryüzünden silinir. Parti ne derse o doğrudur, Büyük Birader’e ve Parti’ye koşulsuz itaat, esastır. Parti erken yaştan itibaren çocukların aklını yıkamaya başlar ve böylece, aileler içeriden de kontrol edilir. Çocuklar ailelerinin hareketlerini gözlemler ve açık ararlar, bu sebeple Parti karşıtı düşüncenin eşler arasında da var olmasının önüne geçilir.
Eser, Gerçek Bakanlığı adı verilen ve geçmişin değiştirildiği, tarihin yeniden yazıldığı, Parti’ye ait bir devlet kurumunda çalışan karakterimiz Winston’ın yaşamından ilerliyor, karakterlerin yaşadığı içsel çelişkileri ve Parti yönetiminin diktatörlüğünü çok iyi yansıtıyor.
Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya (İng. Brave New World) eserinde olduğu gibi, 1984’de de George Orwell’in ne kadar ön görüşlü olduğunu farkediyoruz. Yaklaşık 70 yıl önce yazılmış bir eserden, devletlerin bireyleri izlemesi ve takip etmesi gibi yöntemlerin yanı sıra, tele-ekran gibi sistemlerin öngörülebilmesi gerçekten hayranlık uyandırıyor.
Sonuç
George Orwell'ın 1984 romanı, totaliter bir rejim altında yaşayan insanların korkularını ve baskılarını konu alır. Roman, düşünce suçları, izleme ve sansür gibi kavramlarla doludur ve modern dünyanın gerçekliğini yansıtır.
Romanın en önemli mesajlarından biri, iktidarın insanların düşüncelerini kontrol etmek ve manipüle etmek için kullanabileceği gücün tehlikesidir. Kitapta anlatılan toplumda, gerçeklik ve geçmiş, iktidarın istediği şekilde değiştirilebilir ve insanların zihinlerinde farklı bir gerçeklik oluşturulabilir.
1984, günümüz dünyasındaki birçok sosyal ve politik sorunun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Kitapta anlatılan baskı, sansür, propaganda ve manipülasyon kavramları, modern dünyada hala mevcut ve önemli sorunlar olarak görülmektedir.
Sonuç olarak, 1984, insanların düşünce ve özgürlükleri konusundaki mücadelelerini ele alan, çağdaş dünyanın gerçekliğini yansıtan önemli bir romandır. Kitap, insanların düşüncelerinin kontrol edilmesi ve manipüle edilmesinin tehlikelerine dikkat çeker ve okuyuculara, iktidarın bu tür eylemlerine karşı dikkatli ve duyarlı olmaları gerektiğini hatırlatır.
Bu yazım, aynı zamanda Medium‘da yayınlanmıştır, buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilik hoşça kalın!

Software Engineer
A passionate software engineer who enjoys creating elegant solutions to complex problems. Beyond coding, I am deeply interested in exploring the intersections of technology, art, and human consciousness.